Karşı koymalıyım artık toplumsal uzlaşmanın uşağı, törelerin ve ahlakın bekçi köpeği olan üstbenimin baskılarına. Öz varlığıma, su katılmamış benliğime kavuşmalıyım. Kurtulmalıyım bu soylu renklerin hegemonyasından. Vazgeçmeliyim ışığın kışkırtıcı parıltılarından. Sakınmalıyım gölgelerin mağrur suskunluğundan. Yaşanmamış acılarla kavrulmuş, bilinmedik güneşlerin soldurduğu, horlanmış, ayaklar altında çiğnenmiş renkler bulmalıyım. Yorgun kırmızılar, tartaklanmış sarılar, umutsuz maviler, zehirli yeşiller olmalı bunlar. Bütün çiçekleri, bütün kuşları, bütün kadınları silmeliyim aklımdan. Unutmalıyım tüm kuralları. Binlerce yıldır seslerini işittiğim, beynimin derinliklerinde yaşayan böcekleri, kurtları, yalnızlığımının karanlıklarında gizlenmiş telaşlı korkularımı, doymamış hırslarımı, evrenin sınırlarını düşlediğimde tersine dönmüş zaman içerisinde koşuşturan çaresiz insanların çığlıklarını kazımalıyım yeryüzüne. Peki neden duruyorum? Korkuyor muyum yoksa?